
It has always been a matter of choice. Although all has been written, so to say "maktub", it has been written after you have made your choice. Now it's your turn, just tell me: heads or tails?
24 Ekim 2010 Pazar
Don Quixote'ye kim Alonso Quixano olduğunu söyledi?

8 Ekim 2010 Cuma
Hallelujah..Hallelujah..

7 Ekim 2010 Perşembe
Endülüs'ün Süsü ve Bir Gerdanlık..



6 Ekim 2010 Çarşamba
Orhan Veli'nin nesi var?
ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
(Orhan Veli Kanık)
Biraz önce Nazan Bekiroğlu'nun Zaman Gazetesi'ndeki köşe yazılarına göz atıyordum. 6 Haziran 2010 tarihli yazısı başlığından mütevellit dikkatimi çekti. Yazarın mezun olan öğrencileri üzerine kaleme almış olduğu bir mezuniyet yazısı esasında. Benim ilgimi çeken ve hafif bir tebessümle yazıyı bitirmeme vesile olan kısım ise, yazarın sonda anlattığı anektod. Bazen içinde bulunduğumuzu hissettiğimiz muammaların çok basit ve tek kelime cevapları olabiliyor. Muammayı anlayınca da çözüme ulaşmaya bir adım yaklaşıyorsunuz. Bu yüzden hissiyatı ve düşünceleri meşgul eden durumlara bir isim koyabilmek önemli. Nazan Bekiroğlu'nun öğrencisi de tam da bunu yapmış. Bunu yaparken de az kelime ile nasıl çok şey nasıl anlatılır onu göstermiş. Buyrun burdan bakın:)
"Her yıl bir "Mezuniyet Yazısı" yazmayı alışkanlık haline getirdiğim söylenebilir belki. Başka türlüsü mümkün değil, mazur görün lütfen. Üstelik şu sevimli hikâye olmasa da bu yazıyı yazacaktım. Ama tebessüm olsun, onunla bitireyim:
"Sen de o gemidesin" telmihli onca "mumdan gemi ateş denizi üzerinde" yüzerken, bu kez taş ırmağına camdan gemiler düşerken final kâğıtlarını okuyorum. Orhan Veli'nin Anlatamıyorum'unu vermişim, düğümü, gelip malûm dizeler üzerine dizmişim: Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel/ Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu/ Bu derde düşmeden önce. Ve sormuşum: "Şair, şarkıların bu kadar güzel kelimelerinse kifayetsiz olduğunu neden daha evvel değil de şimdi fark etmektedir?" Hayret! Sınıfın onca parıltılı öğrencisi teknik meseleler üzerinde oyalanıp asıl cevabı şaşarken, tekrarın tekrarlısı bir kâğıda takılıyor gözlerim. Bir şeyler karaladıktan sonra cevabı bir çırpıda veriyor bizimki:
"Her ne kadar şair 'Anlatamıyorum' dese de ben anladım hocam. Şair âşık".
Yâ Rabbi! Böyle kâğıtları okudukça ben daha nasıl eskirim? Enes, sen çok yaşa e mi!"
4 Ekim 2010 Pazartesi
Kitabin son sayfasi..
1 Ekim 2010 Cuma
"Ne mutlu kalbine sen dusene, ve ne mutlu senin kalbine dusene"
Zuleyha'yi Anlamak..

20 Haziran 2009 Cumartesi
donna donna...
**özgürlüğünün kıymetini bilenlere ithafen..**
Bu şarkıyı ilk defaa geçen hafta yayınlanan "Bir Şarkısın Sen" adlı programda duydum, duyduğumdan beri de dilime dolandı..İnsanın içinde bir yerlere dokunan, hem hüzünlendiren hem de garip bir şekilde huzur veren bir şarkı kesinlikle..
Şarkının tarihine bakacak olarsak, şarkının sözleri her ikisi de Yahudi olan Aaron Zeitlin, müziği ise Sholom Secunda'ya ait. Zaten şarkının orijinali de Yiddish dilinde : "Dana Dana" Şarkı 1940 yılında "Esterke" adlı müzikal için yazılmış, yani Nazi Almanya'sı döneminde..
Şarkının aşağıda Joan Baez tarafından 1960 yılında söylenen ingilizce versiyonundaki sözlerinden de görülebileceği üzere, hikayesi tren vagonunun üzerinde gökyüzüne doğru umarsızca kanat çırpan kırlangıcın özürlüğüne imrenen bir buzağının hikayesini anlatmakta..
Zaten bu tüm "yularlar"dan kurtulmaya çalışma/ya da hiç değilse bunun hayalini olsun kurma, kısaca özgürlüğe yaptığı bu vurgu nedeniyle, şarkı Güney Kore'de komünist şarkı yaftasıyla yasaklanmış.

Şarkı 1960 yılında Joan Baez tarafından seslendirilmiş olup, günümüze kadar o dönemin hippileriyle, nam-ı diğer "Çiçek Çocuklar"la en az o çok meşhur Vosvosları kadar özdeşleştirilmektedir.
Kaynak: Wikipedia
Komün hayatını savunan ve her türlü siyasi/dini/sosyal yetkiye başkaldıran bu "Çiçek Çocuklar"ın çiçeklere yakışmayacak şekilde ahlaki çöküntü içinde yaşamlarını sürdürmüş ve çoğunun da bu çöküntü içinde ya intihar ya da uyuşturudan hayatlarını kaybetmiş olmaları özgürlüğünün tanımı ve kelime anlamıyla tezatlık oluştursa da "sınırları"nın sorgulanması gereğini de ortaya çıkarmakta aslına bakılırsa..
İngilizce versiyonunu dinlemek isteyenler için, buyrun, Joan Baez'in sesinden "Donna Donna":