1 Ekim 2010 Cuma

"Ne mutlu kalbine sen dusene, ve ne mutlu senin kalbine dusene"

Bazen etrafimiz soru isaretleri ile cevrili, gonullerimiz acabalarin agirligi altinda daralmisken, cevaplar hic ummadigimiz bir anda ve hic de ummadigimiz bir yerden geliverip, aklimizdaki bulutlari dagitabiliyor. Ardindan hava gunes acar mi bilinmez ama en azindan her yer bir anda daha aydinlik olabiliyor. Sonrasi Allah Kerim.

**
Bugun Fatih'te bir kursa Arapca dersi icin kaydolmaya gittim. Haftada 2 saat ozel ders ile ilerletmeyi planliyorum Arapcami. Bu arada ilk dersimiz bu Pazartesi oglen basliyor:)

Uskudar-Eminonu-Fatih rotasini izleyecegimden bir guzel yol arkadasi olan kitabimi da yanima aldim. Okurken Zuleyha'yi anladim, Zuleyha'yi dinledim; Zuleyha'yi okudum, kendimi anladim.

Zuleyha sabrinin Rab'den oldugunu bilmeden sabretti.

Ah bir bilseydi...O zaman da "susarak olmeyi degil, seyleyerek olmeyi sectim" diyecek miydi, sabrin imtihanin ta kendisini oldugunu, aslolana ulastiracak olan oldugunu bilmeyecek miydi?
Ah bir bilseydi...O zaman Hz. Yakub'un dedigi 'Bu halde bana dusen guzel bir sabirdir' demez miydi?

Dillendirildiginde ayni olmamasi yurekte hissedilenin, ve dahasi dillendirilmek istendiginde yetmemesi kelimelerin, hepsi sabra sabir gosterememizden belki de. Degil mi ki "Zuleyha, Yusuf'a bir mektup yazmaya baslayinca. Yusuf diye basladi, Yusuf diye bitirdi. Gordu ki hitaptan oteye gecemedi. Anladi ki askin namesinde ser-nameden ote kelam yok. Ve Zuleyha'nin lugatinde Yusuf'tan baska sozcuk yok."

**
Donuste bir simit alip, Eminonu Kadikoy iskelesinden motora bindim. Motorun hareket saatine 15 dk vardi, etrafima baktim. Tam karsimda Galata Kulesi..Kulenin alt pencerelerinden birinden beyaz bir isik geliyordu. -Zannedersem orada durbunle sehre bakiliyor, muhtemelen isik durbunun merceginden yansiyordu- Ama o durbun hep orada vardiysa da ben beyaz isigi ilk defa bugun gordum. Hangi vesileyle, ne icin ya da kim icin parladi bilmiyorum, zaten bu cok da onemli degil, sadece o anda okudugum kitap, hafif esen ruzgar, yemekte oldugum simit, ve Eminonu'nun o kendine has ugultusu, hepsi benim icindi sanki. Motor hareket saati 15:35'e kadar isik parladi, motor hareket etmeye baslamisti ki sondu, Galata Kulesi de geride kaldi.

(Alintilar: Yusuf ile Zuleyha, Nazan Bekiroglu)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

insan bazı şeylerin değerini, onları yitirdiğinde daha iyi anlıyor. şimdi saymaya başlayınca sıralayabileceğim o kadar çok şey var ki kıymetini zamanında yeterince idrak edemediğim... ama şu an canım istanbul hakkında yazmak istiyor. doğunun ve batının, ayın ve güneşin, aşkın ve sevdanın şehri üzerine... kelimelerimi onun için kullanmak istiyorum en özlü biçimde ama biliyorum yetersiz kalacaklar. onu anlatan şiirleri düşünüyorum, içinde onun geçtiği şarkıları...

başımı yastığa koyup istanbulu dinliyorum gözleri kapalı, belki bir şekilde içimde hissedebilirim diye onu, ondan saatlerce uzak mesafede. bende ondan bir şeyler var biliyorum, sanki ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar, onu istanbul diye toprağa kondurmuşlar. yine de özlüyorum onu, onsuz yapabilir miyim ki hiç... şairin sözlerini hatırlıyorum, ey masum bakışlı yar gözünde istanbul var, en az gözlerin kadar istanbulu özledim... özledim diyorum... sonra, sokaklarında dolaşmak istiyorum, biraz üsküdarda biraz balatta ama her halükarda istanbulda. öyle ki bu şehrin sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel. istanbul... benim canım, vatanım da vatanım... istanbul... istanbul...

sahi, siz istanbulun neresindensiniz :)

esperanza dedi ki...

:) galata kulesine yarenlik yapan diğer kulenin semtindenim.

*Secimler hep vardi.Her sey kaderde yazili olsa da -maktub-, oraya sen secimini yaptiktan sonra yazildi. Ve simdi sira sende, sadece soyle bana: YaZi mi yoksa TuRa mi?