31 Temmuz 2007 Salı

Dikkat dikkat!!!ucusa geciyorum..

Bugun burdaki son gunum (ama en son gunum degil henuz:P). Yarin sabah 9.25'te Huntsville'den ucusa geciyorum. Chicago aktarmali olarak persembe oglen 12 gibi insAllah Istanbulcuguma inecegim. Neyse ki bavulu direkt Istanbul'dan alacagim icin aktarmada bavul indir kaldir derdi olmayacak. Gelirken iki bavul, bir laptop ve bir sirt cantasiyla biraz(!) canim cikmisti da..

Canim cikmisti dedim de aklima geldi, dun hakkaten canim cikti:) sabahtan itibaren 3 finale girdim, arada da odami bosaltip, esyalari arkadasin evine yerlestirdik. In cik, pestilim cikti. Bi de benim fazla bi sey tasidigim soylenemez, sagolsun arkadaslar yardim ettiler. Insan toparlanmaya baslamadan ne kadar cok ivir ziviri oldugunun farkina varamiyor. Sefsef'i de arkadasimin evine birakicam, onu cantalarin icine tikmaya gonlum elvermedi. Aslinda yer olsa yanimda bile gotururdum:) Ama istanbulda Reyyanun tehlikesi var tabii. Orada zimmetine gecirmeye calisabilir ne de olsa:P Bu arada sevgili ablacim, ben gittigimde aldigin ve yatagimin ustune konuslandirdigin o koccaman ayucugu da umarim ben gelmeye kaldirmis olursun. Sefsefimi kiskandin da aldin ama benim kucuk sefsef'ime benzer hicbir yani yok o ayucugun haberin olsun:P

Bugun annemi babami aradim, Istanbul'a inis saatimi haber verdim. Annemler koyden gelecekler yarin beni karsilamaya:) Bu arada koyde artik cep telefonu cekiyormus, cok sasirdim:) teknoloji bizim koyu de vurdu baksaniza:) Eee, devir teknoloji devri ne de olsa..Onceden olsa cep telefonu cekmedigi icin gelen mesajlari gorebilmek icin Goynuk'e inenlerin cantasina cep telefonlarimizi atardik ki cektigi yerde gelen mesaj varsa alabilelim diye:) Yaa, nerden nereye....:)

29 Temmuz 2007 Pazar

anne, benim tatilim geldi!!!

Gecen gun bir arkadasimdan Oludeniz'e ait fotograflarla dolu bir
e-mail aldim. Bilhassa oludeniz olmasindan cok "tatil"e aitliginden
uzun uzuun ic gecirerek baktim fotograflara. Ve o anda hissettim ki benim coktan tatile cikma vaktim gelmis:) hicbir sey yapmadan kulagimda walkmanim, acik havada sirtustu yatip gozlerimi kapamak, ruzgarin bir yandan sesini dinlemek, bir yandansa yuzume degip ayrilisini hissetmek, birilerinin beni hazir sofraya cagirmasini beklemek:), sabah elimde ablacigimin getirdigi:) taze demli cayimla sabah programlarinda zap yapmak, hic plan program, hesap-kitap yapmadan sadece ani yasamak..LONG LIVE CARPE DIEM:)))

Kisacasi su an itibariyle icinde bulundugum durumun tam tersini yasamak..(gorseli icin buyrun parcalari birlestirin: kutuphane, yazilmasi gereken bir makale ve yarina kadar hazirlanilmasi gereken 3 final, onumde biriken cikolata paketleri, arti iki gundur ayni kiyafeti giyiyorum:) alisveris istegimi canlandirmam lazim) Ozellikle bu son madde bile yeter, simdi soyleyin bana, gercekten tatilim gelmemis mi??:P

22 Temmuz 2007 Pazar

hayırlı olsun..

Yeni donemimiz hepimiz ve ulkemiz icin hayırlı olsun.

:)

20 Temmuz 2007 Cuma

yagmurun elleri...

Sweet Home Alabama'nin bu kadar yesil olabilecegi aklima gelmemisti buraya gelmeden once. Burada yagmur sanki cok dertli, geldi mi tum icini dokmeden gitmiyor..:)Bu sabah da oyle oldu..Finans sinavindayken disarda yagmur, gokgurultusu, simsekler..neyse ki bu yogunluk, kisa sureli oluyor, muson yagmurlari gibi..ama ben seviyorum buranin yagmurlarini..ne sogugunu birakiyor havaya, ne de camurunu yere..sessizce geliveriyor, dolu dolu yagiyor, ve geldigi gibi sessizce gidiveriyor. Ardinda kisa sureli bir serinlik ve toprak kokusunu birakarak..

iste, yagmur ne zaman ciselese, eger disardaysam herkesin aksine adimlarini yavaslatanlardanim ben..bu zamanlarda semsiyemi nasil olup da odada unuttuguma:P da sasarim hep:)

hele bir de, yagmurda yururken kulagimda da bir sarkinin ezgisi varsa..:)

14 Temmuz 2007 Cumartesi

"ben, bu sene büyüdüm."

Bugün dinlemediğim şarkılar dinledim. Hatta iki şarkıyı bir kereden fazla..Aslında iki kereden de fazla:) Bu iki şarkıda -neden öyle hissettim, çok emin değilim ama- sanki kendimi buldum, kendimi dinledim, kendimi söyledim. Ben, bu şarkıları sevdim:) Yani; "parçalı bulutlu"ydum...



...şimdi "bambaşka" oldum:)



...

Doğum tarihim 27 Ağustos 1983. 24. senemi yaşıyorum bu hayatta. -İlk senelerde fire verdim mi bilmiyorum ama:)- bu zamana kadar 20 küsür doğumgünüyle bir yaş daha büyümemi kutladık hep. Ama...ben, bu sene büyüdüm. :) 27 Ağustos 2007, bu yüzden farklı olacak gibi..O gün, telefondan sevdiklerimin 'iyi ki doğdun' temennilerini dinlerken ins:), muhtemelen arka fonda bilgisayarımda bu iki şarkı çalıyor olacak..

:)

11 Temmuz 2007 Çarşamba

bir yokmuş, bir varmış..

Aşağıda ufacık tefecik bir hikayecik bulacaksınız. Başında ve sonunda üç nokta...Başını kaçırmışız ne yazık ki, geçmişte yaşanmış. Ben, yağmur yağmaya başladığı andan itibaren yakalayabildim. Sonunda da sınıfın kapısı kapandı. Sınav kaç saat sürer bilmiyorum. Ben bir ara kontrol eder, yakaladığım yerden, yine size anlatmaya devam ederim..İşte böyle:) İyi okumalar..
...

Yağmur çiselemeye başlamıştı. Henüz araladığı perdeden, cama vurup aşağıya doğru süzülen damlaları seyretti bir süre. Seviyordu yağmuru, pencerenin kenarına oturup damlaların süzülüşünü izlemeyi..bazen saatlerce..hiç sıkılmadan...Zaten gökgürültüsünden de korkmuyordu. Küçük bir kızken de korkmazdı. İzlediği Amerikan filmlerinde, yağmurlu gecelerde gökgürültüsünden korkup, annelerinin yatağına koşuşturan çocukları bir türlü anlayamamıştı bu yüzden. Onunsa hep en iyi arkadaşı olmuştu yağmur. Ne zaman içi sıkılsa, hep yağmurun yağması için dua ederdi. Çünkü bilirdi, her yere düşen yağmur damlasıyla birlikte kederi de toprağa karışacak, yağmur, ruhunun yükünü alıp götürecekti. Sadece sıkıntılı zamanlarında değildi üstelik. Kendini mutlu hissettiğinde de gözleri bulutlara çevrilirdi. Yağmur bir yağsa, kendini dışarıya bir atsa, herkes kapalı mekanlara doğru koşuştururken, o, tembel adımlarla anın tadını doyasıya çıkarsa..İyi günde, kötü günde..hep yanında olsa...esaslı bir sevda gördüğünüz üzere:)

Kızarmış yağlı ekmeğini ve orta demli seylan çayını aceleyle salona getirip, pencerenin yanındaki sehpanın üzerine koydu. Sınavına tam olarak 40 dakikası vardı. Son bir tekrar, kahvaltısını yapmak ve bir yandan da yağmuru seyretmek için yeterli bir süreydi bu. O gün dönemin son finali olacaktı. Bir dönem aslında ne kadar da çabuk geçivermişti. Penceresinden kuleleri görünen kampüsüne doğru baktı. Kampüse yakın bir ev bulduğu için şanslıydı. Yoksa derslerin ancak sonuna yetişebilirdi herhalde. Kendine güldü. Anneciği gerçekten haklıydı. "Şu evde ne varsa, bir hazırlanıp, çıkamazsınız" derdi hep. "5 dakika yarım saat kurtarır." Özellikle de İstanbul'da bu kesinlikle geçerli bir önermeydi. Sınavdan sonra evi aramayı düşündü, annesiyle neredeyse bir haftadır konuşmamıştı. Neden sonra, "40 dakika hakikaten yeterliymiş" diye söylendi, önünde duran sadece bir sayfası çevrilmiş kitabına, yarısı yenmiş tostuna ve neredeyse olduğu gibi duran çayına bakarken. Son bir kez ocağı ve fişleri kontrol edip, aceleyle dışarı attı kendini.

Dışarda yağmur dinmek üzereydi. Taş köprünün üzerinde yer yer küçük gölcükler oluşmuştu bile. Yağmurun tamamen durmadığını, bu gölcüklerde ara ara açılmaya devam eden halkalardan anlıyordu. Adımlarını sıklaştırdı. Köprünün çıkışında yine akerdeon sesleri sokağa yayılıyordu. Yaşlı adam sabah 5'te buraya gelir, saat 8'de akerdeonunu hafiften çalmaya başlardı. Neden bu kadar erken geldiğini ya da o aradaki üç saat boyunca ne yaptığı hakkında en ufak bir fikri yoktu. Bir gece güneşin doğmasına yakın uyandığında, pencereden gözüne takılmıştı karanlıkta birinin ya da bir şeyin hareket ettiği. Cama iyice yaklaştığında ise, karanlığa iyice alışan gözleri, önce akerdeonun beyaz tuşlarını, sonra da yaşlı adamı seçebilmişti. Yaşlı adam görünürde hiçbir şey yapmıyordu. Akerdeonu kucağında, öylece oturuyordu sadece. Ya da görebildiği kadarıyla sadece oturuyordu. Hiç güldüğünü de görmemişti bu zamana kadar. Biraz arkadaşcanlısı görünse, aslında yaşlı adama bu işin aslını sormayı aklından geçirmiyor değildi. Ama o gün, yaşlı adam isterse kahkahalarla gülsün, sınavına 5 dakika kalmışken, başını çevirip bakmaya bile vakti yoktu.

Kampüsün büyük demir kapısından geçip, 650 yıllık taş binaya doğru ilerledi. Sınıfta yerini aldığında, hoca, kağıtları dağıtmaya başlamıştı bile..

...

7 Temmuz 2007 Cumartesi

Dün gazetelere göz atarken, Barış Akarsu'nun geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybettiğini öğrendim. Üzüldüm gerçekten. Allah rahmet eylesin. Ölümün gerçekliğini ne kadar bilsek de, buna ne kadar inansak da, ölüm hayatımıza uzaktan da olsa ne zaman yaklaşsa, gerçekliğini idrak etmede zorlanıyor yine de insan. Barış Akarsu'nun vefat haberini okuduğumda da bunu hissettim. Şahsen tanımıyorum tabii ki, sadece televizyondaki Akademi Türkiye yarışmasında izlemiştim. Bir de Beşiktaş'taki Çay Bahçesinde arka masamda oturuyordu arkadaşıyla. Orada görmüştüm yakından.

Diyeceğim, bir zamanlar seninle aynı havayı soluduğunu bildiğin birinin artık bu hayatta olmadığını bilmek insana garip geliyor. Ölüm, insan icin ne kadar gerçekse bir o kadar da bilinmez..Bilmediği bir şeyi de insan hayatına yakınlaştıramıyor..Sanki hep uzaklardaymış gibi..birazcık yaklaşınca da allak bullak ediveriyor aklımızı..Annem dedemin vefat haberini ilk soylediğinde de olayın gerçekliğini algılayana kadar, 2-3 dakika ne bir şey hissedebilmiş, ne konuşabilmiş, ne de ağlayabilmiştim. Sadece arkamı dönüp, odama gitmiş, odanın ortasında öylece durmuştum. Sanki rüyada gibi, sanki annem hiç o cümleyi kurmamış gibi..Allah bizi sevdiklerimizin ölümleriyle imtihan eylemesin inşAllah..Onlara hayırlı, uzun hayatlar nasip eylesin. Amin.

Allah Barış Akarsu'ya rahmet, ailesine ve sevdiklerine sabırlar ihsan eylesin.

2 Temmuz 2007 Pazartesi

"cakmak cakmak"

son gunlerde radyoda kesfettigim, acayip de begendigim sarki..devamli dinleyin diye bloguma da koyuyorum:)

*Secimler hep vardi.Her sey kaderde yazili olsa da -maktub-, oraya sen secimini yaptiktan sonra yazildi. Ve simdi sira sende, sadece soyle bana: YaZi mi yoksa TuRa mi?