24 Ekim 2007 Çarşamba

kan ve gozyasi..

Turkiye'de olup bitenleri gazeteden takip ediyorum bilhassa son birkac gundur..olanlar gercekten cok uzucu..insan dusunmeden edemiyor. oldum olasi pkk'nin ulkemizin uzerinde kara bir bulut gibi dolastigi bir gercek. ama son gunlerdeki bu "cesaret"leri, tabiri caizse bu gostere gostere vurmalari karsisinda insan sasirmiyor degil..hele de Amerika'nin Irak'ta iyice cikmaza girdigi, daha acik konusmak gerekirse, Turkiye'nin savasa mudahil olmasinin en cok isine gelecegi bugunlerde PKK'nin bu pervasiz adimlarinin arkasinda neyin oldugu sorusunun cevabi yuzumuzde patliyor sanki..

bu kritik gunlerde umarim herkes ve bilhassa hukumet mantigi ve basireti elden birakmaz diye umid ediyorum..Cunku ozellikle insanlarin gelen sehit haberleriyle daha da bir hassaslastigi bugunlerde "savas", "askeri mudahele" sozcuklerine insanimiz daha da bir sicak bakiyor..Ben, bunun gerceklesmemesi icin dua ediyorum. Iki ulkeyi birbirine kirdirmanin ne Turkiye'ye ne de Irak'a bir fayda getirmeyecegi gun gibi asikar..diger ulkeler ya menfaatleri ya da artlarina saklandiklari bahaneleri tukendiginde geldikleri gibi gidecekler, ama sinirlari paylasanlarin komsuluklari devam edecek--ister baris icinde olsunlar, ve isterse de savas..

hem bugunumuz ve de hem yarinimiz icin silahlarin golgesinden uzak bir cozum bulmamiz gerekiyor..her iki taraf da bunu hem kendi insanlarina ve hem de tum insanliga borclular benim gozumde..cunku bu dunyada gereginden fazla kan dokuluyor zaten, gereginden fazla cocuk, silah sesleriyle dolu bir dunyaya gozune acmak zorunda kaliyor..baris adina bir mermi daha sikmak ise devam eden savasa katkida bulunmaktan baska bir ise yaramiyor ne yazik ki..

asagida bugun email grubumda okudugum bir kose yazisini burda sizinle paylasmak istiyorum. Bu vesileyle de hayatlarini kaybeden tum sehitlerimize Allah'tan rahmet, tum yakinlarina da bu cok zorlu sinavlarinda sabirlar diliyorum..

baris dolu, huzur dolu gunlere...

***

Sami Hocaoğlu- Yeni Şafak

Silahların siyaseti siyasetin silahları
19/10/2007


Yoksa “Dağdan yönetilen ülke” başlığını mı
koymalıydım? Vakıa, öyle de olduk. İster kabul edin,
ister etmeyin, ama dağdan yönetildiğimiz bir gerçek.
Eğer dağdan yollanan cenazeler koca bir ülkenin
kimyasını bozuyorsa, siyasal aklını rehin alıyorsa,
evet, buna “dağdan yönetilmek” denir.

Yumuşak karnımız kabak gibi açığa çıkmıştır. Bu
tavrımızla, bu millete oyun oynamak isteyen her kimse,
onlara “gel beni yumuşak karnımdan vur” demişizdir.
Köpürtülen asabiyet, kışkırtılan milliyetçilik, dalga
dalga kabaran ulusalcılık, karnımızın derisini daha da
inceltir.

Buna, hırsıza yol göstermek denir. Sizin kimyanızı
bozmak isteyen herkese ne yapması gerektiğini
öğretmişsinizdir. Sizin kimyanızı bozmak, siyasetinizi
yönlendirmek, size tedbirinizi şaşırtmak isteyen
herkes, hesabını sizi çılgına çevireceğini düşündüğü
cenazeleriniz üzerinden yapar. Ve siz istemeden
çocuklarınızın katillerine hizmet etmiş olursunuz.

Artık, aklınız ipotek altına alınmıştır. Sondan bir
evvelki soruyu dahi soramazsınız: 13 askeri
öldürenlerin ne idüğü belli. İyi de, burada bir
stratejik hata, hiç olmazsa taktik bir hata, ne
bileyim bir ihmal de mi yok? Varsa, bunun hesabını
soran bir merci de mi yok? Bu hesabı soracak olan
millete ise malum medya kullanılarak ha bire gaz
veriliyor.

Peki, bu garip tutum, bu ülkenin kimyasını bozmak
isteyen odakların değirmenine su taşımak anlamına
gelmiyor mu?

Sondan bir önceki soruyu soramayan, sondan iki önceki
soruyu hiç soramaz. Cenaze sayısına indirgemiş bir
güvenlik anlayışıyla çıkarılan Tezkere “Kürt sorunu”nu
çözer mi? Hepsi de kökten laik olan DTP'lilere
saldırmak, meseleyi bitirir mi? Yine kökten laik bir
örgüt olan PKK'yı bitirmek, terörü bitirir mi? Kuklaya
ağzına geleni söyleyip de, iş kuklacıya gelince ıslık
çalan bir anlayış nasıl bir anlayıştır?

Bunu soramayan sondan üç önceki soruyu hiç mi hiç
soramaz: Dün Çanakkale'de omuz omuza savaşıp ölmüş
Türk ve Kürt kavminin çocuklarına bugün birbirini
boğazlatan süreç kimin eseridir? Buralara nerelerden
geldik? Bu süreçte ulus devletin, resmi ideolojinin,
laisizmin, Batıcı taşeronların, köpürtülen
ulusçulukların rolü nedir?

Bundan yüz yıl evvel Irak diye bir devlet yoktu. Evet,
Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet de yoktu. Bundan
yüz yıl sonra olur mu, meçhul. Ama iki Müslüman halk
burada 1000 (yazıyla: bin) yıldan beri var. Dün vardı,
yarın da var olacaklar.

Dün İslam sayesinde kardeşlerdi. Peki, bugün ne
sayesinde düşman oluyorlar? Hiç soran var mı? Bizi
kimler, ne süreçlerden geçirerek bu hale getirdiler?

TSK 23 kez Kuzey Irak'a girmiş. Bu işi bitirememiş.
Kimse de “Niçin bitiremediniz?” diye hesap sormamış.
24. kez girince biteceğine dair bir garanti mi var?
Tamam, ABD ve İsrail'in gerçek düşman olduğunu, Kuzey
Irak'ta Türkiye'nin gerçekte bu güçlerle savaşacağını,
PKK'nın hiçbir şey olduğunu bu vesileyle görmüş
oluruz. (Eğer giriş amacımız buysa, bence -ABD
böylesine çamura çökmüşken- hiç durmayıp girelim de,
'dost ve müttefiklerimizin' maskesini düşürelim) İyi
de, bu güne kadar bu açık gerçeği görmemiş olan,
bundan böyle görse ne olacak?

İsrail uçakları Türkiye hava sahasını kullanarak komşu
ülkeyi bombalıyor, dalga geçer gibi sınırlarımız içine
boş yakıt tankı bırakıyor, bizim hava sahamızı
korumakla görevli olan güvenlik birimlerinden çıt
çıkmıyor. Fakat Kuzey Irak cangılına girmek için
tezkere çıkarılıyor.

Uyarı bir: İki kavmin bin yılı aşan kardeşliğini bozup
arasına kan davası sokacak her hareket lanetlidir.
Bunun kimseye hiçbir yararı yoktur, ama herkese kalıcı
zararları kaçınılmazdır.

Uyarı iki: Türkiye ne zaman silahlı siyasete prim
vermişse, siyaset kendi tabii silahlarından olmuş,
bundan ülkedeki görece özgürlük ortamı fena halde
zarar görmüştür. Bu daha yeni yeni belini doğrultan
siyasetin kendi ayağına kurşun sıkmasıdır. Daha dün
seçimden mutlak galip olarak çıkan iktidar, silahlarla
yönetilmeye hayır diyebilmelidir. “Türkiye cenazelerle
kimyası bozulup tedbiri şaşacak bir 'aşiret' devleti
değildir” denilmelidir. Bu hem Cumhurbaşkanına hem
hükümete karşı kurulmuş bir tuzaktır. Bu tuzağa
düşülmemelidir.

Uyarı üç: Bu ülkenin güvenliği askere bırakılmayacak
kadar önemlidir. 30 yıldır devam eden “terörle
mücadele” yönteminin iflas ettiği ortadadır. Mevcut
konsept işe yaramamış, terörü daha da azdırmıştır. Bu
yöntemi sürdürmek isteyenler, önce başarısızlıklarının
hesabını bu millete vermelidirler.

Bu ülkenin kurucu unsuru olan biz Müslümanlar, %
47'lik bir iktidarın dahi bunu başaramayacağını
biliyoruz. Ama mevcudun gerisine düşen bir Türkiye de
istemiyoruz.

Zira biliyoruz ki, silahların siyaseti hâkimse,
siyasetin silahları susmuş demektir. Bunun anlamı,
sözün gücünün yerini gücün sözünün almasıdır. Bunun
anlamı, “konuşa konuşa anlaşmanın” yerini “vuruşa
vuruşa kırılmanın” almasıdır. Büyük ailemizin gerçek
düşmanlarının istediği de budur.

Hz. Musa'nın Kur'an'daki duasına katılalım:
“İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak eder
misin Allah'ım!”

Hiç yorum yok:

*Secimler hep vardi.Her sey kaderde yazili olsa da -maktub-, oraya sen secimini yaptiktan sonra yazildi. Ve simdi sira sende, sadece soyle bana: YaZi mi yoksa TuRa mi?